Sevgili Dostlar,1980’lere kadar dünyanın en büyük üreticisi olan Amerika, daha ucuz işçilik ve hammadde için üretimini ve sanayisini başka ülkelere taşıdı. Bu olaya, “outsourcing” (dış kaynak kullanımı) ve “offshoring” (üretimin dışarıya kaydırılması) denildi; kârın peşine düşüldü. Kısa vadede şirketler ve sermaye sahipleri kazandı, uzun vadede bütün Amerika halkı kaybetti: Üreten toplum, tüketen insanlara dönüştü. Bugün ABD’deki işsizlik, gelir uçurumu ve enflasyonun altında o sanayisizleşme süreci yatıyor.Kalıntıları hâlâ ayakta duran binlerce eski fabrika binası ve tütmeyen bacalar bunun en büyük ispatıdır.
Aynı filmi bugün Türkiye’de izliyoruz. Özellikle tekstilciler, “ucuz işçilik”, “enerji maliyetleri” ve “kur oynaklığı” gerekçeleriyle fabrikalarını Mısır’a taşıyor. Kâğıt üzerinde mantıklı gibi görünse de bu gidiş, Türkiye ekonomisinin kalbine yerleştirilmiş bir dinamittir; en hafif tabiriyle ekonomik sadakatsizliktir. Çünkü son üç yılda Türkiye’de yaklaşık 200 tekstil fabrikası kapanmış ya da faaliyetlerini durdurmuş, özellikle Gaziantep, Kahramanmaraş, Adana ve Bursa gibi üretim merkezleri ağır darbe almıştır. Bunun sonucunda yalnızca 2022–2024 arasında resmi rakamlara göre 300 bin civarında işçi işsiz kalmış, yani binlerce ailenin ekmeği ellerinden alınmıştır.Hal böyle iken, bugün Mısır’da 1.700 Türk şirketi 3,5 milyar doları aşkın yatırım yapmış ve 200 bin kişiye istihdam sağlamayı hedeflemiştir. Bu, dolaylı olarak 200 bin Türk gencinin işsiz kalması demektir. Türkiye’de her yıl 800 bin genç iş gücüne katılıyor; üniversite mezunlarının işsizlik oranı ise %20’nin üzerinde. Fabrikalar dışarıya gittikçe işsizlik artacak ve kalıcı hâle gelecektir.Bir işçinin yıllık katma değeri 12 bin dolar; 300 bin işçinin eksilmesi 3,6 milyar dolar doğrudan kayıp demek. Yan sanayinin çarpanıyla fatura 10 milyar doları aşıyor. Ama giden sadece para değil—umut. İşsiz kalan genç yarınını kaybediyor; kaygı, borç, göç ve umutsuzluk büyüyor. Ekonomik sarsıntı evde tartışmayı, okulda başarısızlığı, sokakta gerginliği tetikliyor; toplumun refahı ve huzuru eriyor.Duruma, vergi kaybını da ekleyin: Kurumlar vergisi, Sosyal Güvenlik Kurumu primi, stopaj, Katma Değer Vergisi… En az 1,5 milyar dolar devletin kasasına girmeyecek. Bu açık ya borçla kapanır (faiz yükü artar) ya da para basılır (enflasyon tırmanır).Cari açık daha da çarpıcı. Türkiye’nin cari açığı yaklaşık 45 milyar dolar. Sanayi göçü sürerse bu oran %7–9 aralığına tırmanabilir. Amerika dolar basarak idare edebiliyor. Peki biz? Türk Lirası rezerv para değildir. Enerji açığı olan bir ülkenin bu yükü tolere etmesi daha da zordur.Bu sadece rakam değil; bir insan hikâyesi. Bir fabrikanın kapanması, ailelerle birlikte yüz binlerce hayatı değiştirir. Anadolu’nun küçük şehirleri boşalır, iç göç artar, büyük şehirlerin yükü büyür. Sosyal çalkantı riski yükselir.Ve acı tarafı: Bu hukuken suç değil; serbest piyasa mantığında “ticari başarı” sayılıyor. Ama adı konmamış bir ihanet bu: “Ekonomik sadakatsizlik.” Bu toprakların kaynaklarıyla büyüyen iş insanı kazancını başka ülkeye taşıyor, geride yüz binlerce işsiz genci bırakıyorsa; bu sadece kâr peşinde koşmak değil, ülkenin geleceğini satmaktır. Buna acil bir çözüm bulunmalıdır.ABD bu hatayı 40 yıl önce yaptı; bedelini hâlâ ödüyor. Türkiye aynı yanlışı yaparsa telafisi, ABD’den daha zor olur: Onların doları var, bizim yok. Bugün Mısır’da açılan her Türk fabrikası, Türkiye’de kapanan bir fabrikanın gölgesidir; orada çalışan her işçi, burada işsiz kalan bir gencin yüzüdür.Kısacası: Bugün bazı iş insanlarına kâr getiren bu tercih, yarının telafisi imkânsız ekonomik faciasıdır. Bu ekonomik sadakatsizliğe son verilmezse, faturasını Türkiye’nin çocukları ödeyecektir.Peki, Ne Yapmalı?
• Maliyetler düşürülmeli.
Organize sanayi bölgelerinde uzun vadeli enerji tavanı uygulanmalı. Fabrika çatılarına güneş enerjisi santrali kurulumu için faizsiz kredi ve hızlı bağlantı sağlanmalı. Demiryolu ve liman ücretleri indirilmeli; ihracat yükleri için hızlı gümrük geçişi sunulmalı. Türk Eximbank ve kalkınma bankaları aracılığıyla, Kredi Garanti Fonu benzeri teminat sistemiyle uzun vadeli Türk Lirası ve kısmen döviz kredilerine erişim kolaylaştırılmalı.
• Teşvikler şartlı hâle getirilmeli.
Üretimini yurt dışına taşıyan firmalardan, son beş yılda verilen teşvikler oransal olarak geri talep edilmeli. Türkiye’de istihdam ve yerli katma değer taahhüt eden firmalara Sosyal Güvenlik Kurumu işveren primi indirimi, hızlandırılmış Katma Değer Vergisi iadesi ve yatırım indirimi sağlanmalı. Kamu alımlarında yerli üretim payı şartı getirilmeli ve Dünya Ticaret Örgütü ve Avrupa Birliği kurallarıyla uyumlu tasarlanmalı.
• Ara eleman hızla yetiştirilmeli.
Millî Eğitim Bakanlığı, Türkiye İş Kurumu ve sektör birlikleriyle 6–12 ay’lık hızlandırılmış mesleki eğitimler başlatılmalı; staj ve çıraklık işe yerleştirme garantisiyle yaygınlaştırılmalı. Diyarbakır–Şanlıurfa–Mardin hattında bölgesel kümelenmeler kurulmalı; taşınma ve sosyal konut desteği sağlanmalı.
• Verimlilik artırılmalı ve birim katma değer yükseltilmeli.
Üretim hatlarında otomasyon güçlendirilmeli; yapay zekâ ile planlama ve atık azaltımı için hibe verilmeli. “Fasondan markaya” geçiş için tasarım fonu kurulmalı; elektronik ihracat pazar yerlerinde komisyon desteği sağlanmalı. Ürün tasarımı, marka ve otomasyon ile birim katma değeri artırma yolu, yeniden yerelleştirme kadar stratejiktir.
• Nakit akışı rahatlatılmalı.
Katma Değer Vergisi iadesi en geç 30 gün içinde sonuçlandırılmalı. Makine ve teçhizat yatırımları için hızlandırılmış amortisman uygulanmalı ve giderler iki yılda yazılmalı. İhracatçılara stopaj ve damga vergisi muafiyetleri tanınmalı; Sosyal Güvenlik Kurumu işveren primi bölgesel olarak indirilmeli.
• Pazar güvencesi oluşturulmalı.
Büyük alıcılarla 3–5 yıllık alım sözleşmeleri yapılmalı. Pamuk ve iplik gibi girdilerde vadeli sözleşmeler kullanılmalı; fiyat riskinden korunma eğitimi verilmeli ve kamu destekli bir risk havuzu kurulmalı.
• İtibar ve uyum güçlendirilmeli.
Çevresel, sosyal ve yönetişim standartlarına tam uyum sağlanmalı; çocuk işçiliği sıfırlanmalı, karbon ayak izi azaltılmalı. Yaptırım kurallarına ve kara para aklama ile mücadele hükümlerine eksiksiz uyulmalı; gri liste riskinden uzak durulmalı.
• Hedefler ve takvim netleştirilmeli.
Üç yıl içinde +250 bin yeni sanayi istihdamı ve tekstilde 5 milyar dolar yenileme ile kapasite artışı hedeflenmeli. Kapasite kullanım oranı, ihracat birim fiyatı, ara eleman açığı ve Katma Değer Vergisi iade süresi düzenli olarak ölçülmeli ve raporlanmalı. Enerji, finansman ve lojistik destekleri ilk 90 günde devreye alınmalı; 6 ay içinde eğitim ve kümelenme başlatılmalı; 12 ayda teşvik iadesi ve yerli katma değer şartları uygulanmalı; 24 ayda bağımsız ölçüm yapılıp kamuya açıklanmalı.Son söz:
Ekonomik sadakatsizlik kader değildir. Devletin aklı, sanayicinin vizyonu ve toplumun ortak iradesi birleştiğinde Türkiye yeniden üretir, dünyaya satar. Durum nettir; teşvik–şart–denetim üçlüsü aynı anda ve kararlılıkla çalışırsa, bugün “ucuz işçilik” uğruna taşınan tezgâhlar, yarın yüksek katma değeri bu topraklarda üretmek için geri döner; hem kasayı hem umudu büyütür. Unutmayalım: Bugün birkaç iş insanına kâr sağlayan bu yol, yarın telafisi olmayan bir ekonomik faturaya dönüşebilir. Dileğimiz; bu ekonomik sadakatsizliğe set çekilmesi ve bedelini Türkiye’nin ödememesi.Kalın Sağlıcakla,24 Agustos 2025Dallas/TX/USA
Your email address will not be published. Required fields are marked *
Comment *
Name *
Email *
Website
Save my name, email, and website in this browser for the next time I comment.
Post Comment