Amerika’nın Borç Dağı, Doların Geleceği ve Türkiye İçin Durum

Sevgili dostlar,
Dünyanın en büyük ekonomik gücü Amerika’nın, sanıldığı gibi hazineleri, dolarla, dolup taşmıyor. Aksine, giderek büyüyen bir borç dağının altında, astronomik faiz ödemeleriyle adeta inliyor. Bugün ABD’nin kamu borcu 37 trilyon doları aşmış durumda. Karşılaştırma yapmak gerekirse, dünya ekonomisinin toplam büyüklüğü yaklaşık 113 trilyon dolar. Yani tek başına Amerika’nın borcu, küresel ekonominin neredeyse üçte birine yaklaşıyor.
Üstelik bu borcun maliyeti de baş döndürücü. Sadece 2024 yılında 1,1 trilyon dolar faiz ödendi. Bu tutar, Türkiye’nin bir yıllık milli gelirine yakın! Paranın büyük kısmı Amerikan bankalarına ve sigorta şirketlerine akarken, kalan bölümü ise Japonya ve Çin gibi alacaklı ülkelere gidiyor. Artık öyle bir noktaya gelindi ki; faiz ödemeleri savunma bütçesini geride bırakmış, eğitim harcamalarının ise dört katına çıkmış durumda. Faiz, sinsice, ülkenin kaynaklarını sömürüyor. Halkı günden güne yoksullaştırıyor.


Doların Gücü ve Önümüzdeki Dönüşüm
Peki bu tablo “dolar çöküyor, Amerika batıyor” anlamına mı geliyor? Elbette hayır. Dolar hâlâ dünyanın en güçlü parası ve kısa vadede rezerv para tahtından inmeyecek gibi görünüyor. “Çöküş” manşetlerine aldanmamak lazım. IMF verilerine göre, 2024 sonunda global rezervlerin yüzde 57,8’i hala dolar cinsinden tutuluyor. Euro ise yüzde 20,1 ile ikinci sırada. Bu oran on yıl öncesine göre düşüş gösterse de—örneğin 65%’lerden 58%’lere geldi—doların liderliği devam ediyor
Ancak uzun vadede, küresel finansın daha çok kutuplu bir yapıya evrilmesi kuvvetle muhtemel. Amerika şimdilik bol bol para basarak işleri idare edebiliyor ama bu uzun vadede sürdürülebilir bir durum değil.
Tarih sahnesi bunun örnekleriyle dolu: 16. yüzyılda İspanya’nın gümüşü, 19. yüzyılda İngiliz sterlini zirvedeydi. Şimdi benzer bir sınavı dolar veriyor olabilir. Ancak bu süreç bir gecede değil, yavaş ve kademeli ilerleyecektir. Dolayısıyla Türkiye gibi ekonomik olarak daha küçük ülkeler, bu süreci yakından takip ederek avantaj elde etmelidir.


Türkiye’nin Avantajı
ABD’ye en çok borç veren ülkeler Japonya (1,1 trilyon USD), Çin (749 milyar USD) ve İngiltere (690 milyar USD). Onlar için risk büyük. Türkiye ise bu zincirin dışında. Amerika’ya devasa bir finansal bağımlılığımız olmadığı için küresel dalgalanmalardan daha az etkileniyoruz. Dahası, bu tablo Türkiye’ye yeni fırsatlar sunuyor.


Türkiye İçin Yol Haritası
Rezervleri Çeşitlendirmek: Altın rezervlerini artırmak ve farklı para birimlerine yönelmek, dolara bağımlılığı azaltır. Türkiye son yıllarda bu yönde adımlar attı, devamını getirmeli. Bu uğurda halk bilinçlendirilmeli, bankacılık sisteminde altına yönelim teşvik edilmelidir. Döviz yerine altın mevduatlarının yaygınlaşması sağlanmalıdır.
Yerel Parayla Ticaret: Enerjiden turizme kadar birçok alanda TL ve karşı ülke paraları devreye sokulmalı. Örneğin, enerji ithalatında Rusya ve İran ile TL bazlı anlaşmalar, cari dengeye doğrudan katkı sağlayabilir.
Yatırım Çekmek: ABD’deki yüksek faiz yükü, küresel sermayeyi daha dinamik pazarlara yönlendiriyor. Türkiye, güven veren, şeffaf ve öngörülebilir bir yatırım ortamı sunarsa, hem Körfez hem Avrupa fonlarının gözdesi haline gelebilir.
Özellikle yenilenebilir enerji alanında bu potansiyel dikkat çekici. Körfez devletlerinin varlık fonları—örneğin Abu Dhabi Investment Authority tek başına 1 trilyon dolar yönetiyor—yeşil enerjiye büyük yatırım yapıyor. Türkiye, bu amaçla kurulacak projelerle bu kaynakları çekebilir.
Bunun yanı sıra, teknoloji ve girişimcilik ekosistemi de Türkiye’nin yatırım çekebileceği stratejik bir alan. ABD ve Avrupa merkezli girişim sermayesi fonları, Türkiye’yi bölgesel bir merkez olarak görmeye başlayabilir. Savunma sanayii, yapay zekâ, fintech ve e-ticaret girişimleri, yabancı fonların özellikle ilgisini çekecek dinamik sektörler arasında yer alıyor.
Türkiye’nin geniş tarım alanları da yatırımcılar için ayrı bir fırsat sunuyor. Gıda güvenliği konusunda hassas olan Orta Doğu ülkeleri, Türkiye’de tarım teknolojileri, seracılık ve sulama projelerine yatırım yapabilir. Aynı şekilde sağlık ve eğitim alanında da yabancı fonlarla iş birliği yapılarak sağlık turizmi, medikal şehirler ve üniversite yatırımları geliştirilebilir.
Halkın Tasarrufu: Vatandaşların birikimlerini sadece dolarda tutmak yerine altın, gayrimenkul ve üretken yatırımlara yönlendirmesi, ekonomiyi dış şoklara karşı daha dayanıklı hale getirir. Bu aynı zamanda bireysel tasarrufçunun da kazancını güvence altına alır. Bu konuda kamu spotları oluşturularak halk bilinçlendirilmelidir. Örn: “Dolar yerine altına yönelin, geleceğinizi güvenceye alın.”
Kur Korumalı Mevduat’tan (KKM) Kademeli Çıkış: Kur Korumalı Mevduat ekonomiye kısa süreli oksijen verdi ama kalıcı bir tedavi değil. Dünya örnekleri de bunu gösteriyor: Arjantin, Meksika ve Rusya benzer sistemleri denedi; kısa vadede işe yaradı ama uzun vadede büyük yük oldu. Türkiye’nin yapması gereken, ani şoklardan kaçınarak planlı ve bilinçli bir çıkış süreci yönetmektir.


Sonuç
Dolar hâlâ güçlü ve rezerv para tahtından inmeyecek gibi görünüyor. Ancak uzun vadede dünya, daha dengeli ve çok kutuplu bir finans düzenine doğru ilerliyor. Türkiye, bu dönüşümü doğru okur; rezervlerini çeşitlendirir, yerel parayla ticareti büyütür, yatırımcıya güven verir ve vatandaşın tasarruflarını doğru yönlendirirse yalnızca krizden korunmaz; aynı zamanda küresel dönüşümün kazananlarından biri olur.
Böylece gelecek yüzyıl, gerçekten de Türkiye Yüzyılı olabilir.
Kalın sağlıcakla.


29 Agustos 2025
Dallas/Texas

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *